10.12.2025 14:33
11.2 C
Istanbul

Devlete Dönüş …

Güçlü Devlet’ten Güvenlik Devleti’ne Geçiş

İmparatorluklar çağında devlet merkeziyetçiliği sağlarken aynı zamanda vatandaşlarını “özgür” bırakan bir mekanizmaya da sahipti. Modern devlet her tür “gözleme-izleme” yöntemiyle müntesiplerinin tüm yapıp ettiklerini kontrol ediyor. Halbuki imparatorluklar, vergisini verdiği, askerini gönderdiği, “başıbozukluk” yapmadığı sürece, insanların nasıl yaşadığıyla, neler yaptığıyla ilgilenmezdi. Modern ulus devlet ise farklı güç odaklarının baskılarından ürktüğü için sürekli beka sorunu yaşar. 

Leviathan, Hegel’in tarihin yürüyen ruhu olarak devlet çıkarımlarıyla Rousseau ve Montesquieu’cü kanun ve sözleşme yaklaşımları, hukuk devleti ve yurttaşlık ilişkileri modern ulus devletin baskıcılığını kırmaya da matuf şekilde belirmiştir. Westphalia düzeniyle kurulan devletler sistemi dini, Kilise’yi, feodal güç odaklarını pasifize ederken yeni erk merkezleri inşa etti. Burjuva artık “egemenlerin de egemeni” pozisyonuyla modern ulus devletin sahibi olurken kapitalist dünya sistemi hem her bireyin devlet karşısında söz söyleyebilmesini sağladı hem aslında burjuva güç merkezine eleştiri ve alternatif getirecek tüm kanalları “demokratik yollarla kapatarak” totaliter-otoriter idareler teşekkül ettirdi.

Milli Egemenlikle Kurulan Otoriteryanizm

İmparatorluklar döneminde devletin sahibi belliydi; bir aile, bir sultan-kral-imparator ya da bir oligarşi devlet aygıtını çalıştırıyordu. 

Modern Ulus Devlet imparatoru, kralı, sultanı ortadan kaldırdı, demokrasi ve cumhuriyet metodlarıyla “milli egemenlik” getirdi fakat pek çok farklı grubun devlete hakim olmasını da engelleyemedi. Her mütehakkim grup totaliter yöntemleri benimseyerek idaresini uzun ömürlü kılmaya çalıştı. 

1 ve 2. Dünya Savaşları, imparatorluk ile ulus devletlerin, iki farklı otoriterliğin mücadelesiydi. 1. Dünya Savaşı’nda yenilen Almanya kendine gelebilmek için yeni bir siyasi çözüme giderek Nazizmi geliştirirken İspanya’da, Portekiz’de, İtalya’da yeni tip faşizmler, SSCB ve peyklerinde parti diktatörlükleri kuruldu. Devlet, devlet hegemonyasını elinde tutan sınıf ve oligarşik yapılar varlıklarını sürdürebilmek için emperyalist köklerden gelen vahşi ruhlarıyla baskıyı birleştirip faşizmleri koyulttu. 

2. Dünya Savaşı’nı ABD kazanınca, Soğuk Savaş ile ikili, iki kutuplu dünya sistemi kurgulanınca Sovyet bloku kendi totaliterliğini sürdürürken Batı kampı Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz, Japonya hatta Türkiye, Yunanistan gibi ülkeleri “demokrasi” ile tanıştırdı. Artık Meclisler, küreselleşen de burjuvanın organize ettiği devlet-bürokrasi-iktisadi-hukuki-toplumsal kaideler dışına taşmadan “demokratik otoriterlik” ile devletleri idare etmeyi başardı. Savaşlar neticesi gelişen iktisadi-toplumsal-siyasi yıkımlar “Refah devleti” marifetiyle izale edilmeye çalışıldı. Demokratik kanalları bulunan devlet burada güçlüydü; burjuva çünkü kendi güdümündeki devletleri mütehakkim kılmalıydı ki, milletler cari kapitalist dünya sistemine alternatif yönelimlere girmesin!

Bir taraftan küresel örgütlerle, öte taraftan iktisadi desteklemelerle, siyasi tesirlerle Türkiye’den Almanya, Japonya’ya, Brezilya’dan Arjantin ve Ortadoğu ülkelerine kadar demokrasilerin eli, bollukla, müreffeh tüketim kültürüyle güçlendirildi. 

Refah devleti çok sürmedi. Küresel burjuva açlığını doyuramadığı için kâr maksimizasyonunu zirveye çıkarmak için “neoliberalizmi” temellendirdi. Tüm gümrük duvarları açıldı, dolar rezerv kaynak kılındı. Radikal demokrasiye kadar da giden bir serbest piyasacılıkla toplum, dayanışma ve direniş grupları, devletin bizatihi kendisi geriletildi; küreselleşmeyle beraber çok uluslu şirketler devletlerin üstüne çıkarak onları ellerinde oynatmaya başladı. Devletin gerilediği, “garson devlet”in makbul sayıldığı ortamda “sivil toplum” adı altında her tür irili ufaklı baskı grupları, etnik-dini-mezhebî-kültürel şebekeler toplumları yönlendirmeye, devletleri zayıflatmaya, özerk alanlarını siyasi özerkliğe taşımaya sevk etti. 

Radikal Demokrasiden Güçlü Devlete…

Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünyaya geçilirken radikal demokrasi başta Avrupa ve Batı olmak üzere öncelikle demokratik dünyayı ve yeryüzünün geri kalanını her tür marjinaliteyle dönüştürmeye başladı. 

11 Eylül Rejimi küresel Kavimler Göçü’nü tetikleyince göçmen-yabancı-İslam düşmanlığı Batıyı, Avrupa’yı daha da kağşattı. Buna 2008 küresel krizi de eklenince devletler bir seçim yapmak zorunda kalacaktı; ya küresel burjuvaya teslim olup devletleri çözülecek ya dünya sistemine direnip onu yeni bir yöne sevk edip devletlerini haliyle toplumlarını güçlendirip çökmekten kurtaracaklardı. 2010 sonrasında demokratik-küresel-neoliberal ama zayıf devlet yerine öncelikle kamuyu ve toplumu esas alan yeni bir “güçlü devlet” paradigmasına Türkiye’den evvel 2006-2011 arası entegrasyonları bitiren kapitalizmin sahibi batı Avrupa ülkeleri geçiş yapmaya başladı. 

Rousseau, insan ancak devlet yapısı içinde doğru biçimde varolur ve iyi bir toplum vatandaşlarını yüceltir, der. Devleti küçültmek, zayıflatmak hatta ortadan kaldırmak, devletleri bölüp küçük lokmalar haline getirmek, şirketleri milletlerin üstüne yerleştirmek, toplumları marjinalite ve ahlaksızlıkla çökertmek “milli güvenlik duvarı”na çarptı. 

Toplumların nomoslarını yok sayan, ahlaki düşüklükleri siyasallaştıran, insanlara emsal gösteren, veganı teşvik eden, sebze ve meyvenin zararlı olduğu propagandasını güçlendiren bir eko-politik de hakimiyetini sürdürüyor. Güçlü devlet talebi, bu yönde dönüşümleri getirse de çip-batarya-temiz enerjiye bağlı ekonomiler, yeni merkantilizm ve kolonyalizm denemeleri, çok kutuplu dünyaya geçiş sancıları, özellikle eşcinsellik gibi yönelimlerin teşvik edilmesi “güçlü devlet” arayışını bir adım daha ileri taşıyıp “güvenlik devleti”ne yerleştirecek.

Yalta düzeni sallanıyor. Küresel örgütler zaten nicedir yerlerini küresel şirketlere devretmişti; dünya tam bir kaos içindeydi. Artık eski dünyaya ait aygıtların tesiri kalkıyor; küresel burjuvaya nefret çoğalsa da herkesin eli kolu bağlı.

Çip şirketlerine, dijital tekno-kültür şirketlerine güvensizlik katlanıyor… siber casusluk, dijital kargaşa ve kaos çıkarma potansiyelleri, elektrik bazlı teknolojilerle toplumların devamlı denetim altında tutulup her dakika tehdit edilmesi geçmişin biyopolitika uygulamalarından daha ciddi bir güvenlik açığı, dönüşüm içeriyor. 

Neoliberalizm ve küreselleşmeyle kapitalist burjuva daha da büyüyüp zenginleşip güçlenirken devletler, toplumlar, birey her gün yeni bir baskıyla karşı karşıya kalıyor. Dünya daha da uğursuz, kötü, karanlık, bilinmez bir mecraya sürükleniyor. 

Elektrik, doğal gaz kesintileriyle bile insanlar yürürlükteki sisteme biat ettiriliyor. Yeni köleleştirme her tür özgürlüğü ve konforu içeren ama ondan mahrum bırakma tehdidiyle şekilleniyor. Devletler güçlü vasıflarına artık yeni “güvenlik paketleri” ekleyerek berkitirken yeni devletler “güvenlik devleti” adlandırmasına evriliyor.

Güvenlik devleti, postküresel dünyanın yeni normaline dönüşüyor.

Türkiye’de Durum Ne?

Türkiye de bu yeni konsepte uyum sağlayacak görünümler sergiliyor. 

Gezi-15 Temmuz-Hendek olayları sonrasında “güçlü devlet”e geçen Türkiye, çok kutupluluğa evrilen dünya sistemi içinde çoğalan ve yenilenen tehditlere karşı “güvenliği” daha da belirginleştiriyor. İzlemeler, dinlemeler, sabotajlar, uçak düşürmeden darbe girişimlerine kadar pek çok tehdide bölgesel gelişmeler de eklendi. 

Rojava’nın “hukuki statüye” kavuşmasının akabinde, İran operasyonu neticesi “Kürt bölgesinin” bağımsızlığını kazanma ihtimali, İsrail merkezli Ortadoğu, Kafkaslar, kuzey Afrika, Balkanlar ve Kıbrıs’taki yeni fiili durumlar güvenliği her zamankinden daha hayati kılıyor. Buna ülke içindeki “Nomos karşıtı” şebekelerin, siyasi grupların etkinliğinin artmasını eklersek, “güvenlik devleti” güçlü devletin bile önüne geçiyor. 

Türkiye yakın gelecekte güvenlik üzerinden yeni bir kamusal düzeneğe geçmenin arifesinde… 

Sorular soruları doğuruyor: bu güvenlik devleti, radikal demokrasiyi aşarken en basit demokratik hakları nasıl organize edecek, bu yeni konsept dünya sistemi içinde nasıl karşılanacak ve neler yapacak, bu yeni doktrin etkili bir Kültür Savaşı yürütebilecek mi, Güvenlik Devletinin devlet mekanizması “yurtta sulh”çü ulus devlet mi olacak yoksa Pax Turcica esaslı bölgesel direnç alanlarını bastıracak İmparatorluk mekanizmasına mı geçilecek?

Hot this week

Alman Kimliğinin Politik ve Kültürel İnşasının Kısa Panoraması 

Kimlik seçilmiş bir anlatı, ayıklanmış bir geçmiş, dışlayıcı bir...

Now Is the Time to Think About Your Small-Business Success

Find people with high expectations and a low tolerance...

Program Will Lend $10M to Detroit Minority Businesses

Find people with high expectations and a low tolerance...

Kansas City Has a Massive Array of Big National Companies

Find people with high expectations and a low tolerance...

Olimpic Athlete Reads Donald Trump’s Mean Tweets on Kimmel

Find people with high expectations and a low tolerance...

Topics

Alman Kimliğinin Politik ve Kültürel İnşasının Kısa Panoraması 

Kimlik seçilmiş bir anlatı, ayıklanmış bir geçmiş, dışlayıcı bir...

Now Is the Time to Think About Your Small-Business Success

Find people with high expectations and a low tolerance...

Program Will Lend $10M to Detroit Minority Businesses

Find people with high expectations and a low tolerance...

Kansas City Has a Massive Array of Big National Companies

Find people with high expectations and a low tolerance...

Olimpic Athlete Reads Donald Trump’s Mean Tweets on Kimmel

Find people with high expectations and a low tolerance...

The Definitive Guide To Marketing Your Business On Instagram

Find people with high expectations and a low tolerance...

How Mary Reagan Gave Glamour and Class to the Elites Society

Find people with high expectations and a low tolerance...

Entrepreneurial Advertising: The Future Of Marketing

Find people with high expectations and a low tolerance...
spot_img

Related Articles

Popular Categories

spot_imgspot_img